27 Aralık 2010 Pazartesi
Mahmut Sami Ramazanoğlu (k.s.)
Mahmûd Sami Ramazanoğlu, 1892 yılında Adana'da Tepebağ mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası "Ramazanoğulları" diye bilinen aileden Müctebâ Bey, dedesi Abdurrahman Bey, büyük dedeleri İshak ve Hüseyin Efendilerdir. Annesi ise Ümmügülsüm Hanım'dır. Sami Efendi'nin büyük ceddi Abdülhâdi Bey'in tespit ettiğine göre, Ramazanoğulları'nın aslen Türklerin Oğuz boyunun Üçoklar kabilesinden olduğu ve Nureddin Şehid yoluyla Hz. Hâlid b. Velid (r.a.) nesli ile münasebeti olduğu anlaşılmaktadır.
Sami Efendi, ilk, orta ve lise tahsilini Adana'da tamamlamış, yüksek tahsil için İstanbul'da o zamanki adıyla Darü'l-Fünûn Mektebi'ne yani İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiştir. Hukuk Fakültesi'ni birincilikle bitirmiştir.
Zahir ilimlerini tamamladıktan sonra Sami Efendi tasavvuf yoluna girmiştir. Nakşî tekkesi Gümüşhaneli Dergâhı'nda bir müddet erbain ve riyâzatla meşgul olmuştur. Daha sonra arkadaşı Beşiktaş eski Müftüsü Fuad Efendi'nin babası Rüşdü Efendi'nin delaletiyle Kelâmî Dergâhı Şeyhi ve Meclis-i Meşâyıh Reisi (Şeyhler Meclisi Başkanı) M. Esad Erbilli Hazretleri’ne intisâb etmiştir. Kısa zamanda kesb-i kemâlât eyleyip seyr u sülûkunu tamamladıktan sonra hilâfetle irşada mezun olmuş ve bir müddet daha mürşidinin yanında kalmıştır. Daha sonra memleketi Adana'ya irşada gönderilmiştir.
Ramazanoğlu Mahmûd Sami Efendi Hazretleri, tekkelerin kapatılmasından sonra Adana'da bir yandan Câmi-i Kebir'de vaaz ve husûsî sohbetleriyle irşâd hizmetini yürütmüş, öte yandan da bir kereste ticarethanesinin muhasebesini tutmuştur. Babasından ve ailesinden kendisine kalan büyük serveti almamış ve "Hiçbir kimse kendi kazancından daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir" hadîs-i şerifi gereğince kendi el emeğiyle geçinmeyi tercih etmiştir. Adana'da uzun yıllar hizmet etmiştir. Yaz aylarını Adana Namrun ve Kızıldağ yaylası ile Kayseri Talas'ta geçirirdi. Hac yolu açıldığında, 1946 yılında ilk defa hacca gitmiştir.
1951 yılında İstanbul'a gelmiş ve iki yıl kadar İstanbul'da kalmıştır. 1953 yılında önce hacca, dönüşte de arkadaşı Konyalı Saraç Mehmed Efendi ile Şam'a gitmiştir ve oraya yerleşmiştir. Ailesi de damadı ile birlikte yanına gitmiştir. Şam hicreti dokuz ay kadar sürmüştür. Dokuz ay sonra tekrar İstanbul'a gelmiş ve İstanbul'a bu gelişlerinde, önce Bayezid-Laleli'ye, sonra da Erenköy’e yerleşmiştir. Şam'dan İstanbul'a gelişlerinde zevceleri Râbia Hanım'a: "İstanbul'a tekrar geldik. Bizim gönlümüz Medine'de atıyor. Âhir ömrümüzde oraya hicret etmeyi arzu ederiz" buyurmuşlar.
İstanbul'da bir yandan Erenköy Zihnipaşa Camii'ndeki vaazları ve husûsî sohbetleriyle irşâd hizmetini yürütürken bir yandan da Tahtakale'deki bir ticarethanenin muhasebesi ile ilgilenmiştir. Onun bu vaaz, irşâd ve sohbetlerinden cemiyetin her sınıfından; fakir-zengin, okumuş-okumamış, esnaf-işçi, memur-tüccar ve fabrikatör binlerce insan istifade ederek feyz almış, istikamet bulmuş ve böylece etrafında yepyeni bir nesil teşekkül etmiştir. İhvanını manevî himaye kanatları altında toplayarak onları, cemiyetin her türlü kötülüklerinden korumaya çalışmıştır.
Ömrünün son yıllarında şöhretinin artması sebebiyle uzlete çekilmiştir. İhvanı ile gerek devlethanesinde, gerekse Ramazan'da hatimle kılınan teravih namazlarında ve diğer husûsî sohbetlerinde görüşmüştür. Ramazanoğlu Mahmûd Sami Efendi Hazretlerinin son arzusu Peygamber şehrinde Hakk'a varmaktı. 1957 yılında kendilerine Eyüp Sultan'dan kabir yeri almayı teklif ettiklerinde: "Herkesi arzusuna bıraksalar biz, Cennetü’l-Bâki'yi arzu ederiz" buyurmuşlardı. Cenab-ı Hak, sevdiği kulunun arzusunu kabul buyurmuştur. 1979 yılında gönlündeki Resûlullah aşkı ile tekrar hicret etmiştir. İstanbul'dayken yakalandığı hastalık, orada da nüksetmiştir. En acılı, ağrılı zamanlarında bile hiçbir şikâyette bulunmamış, yüzünden tebessümü eksik olmamıştır. 10 Cemaziyelevvel 1404/12 Şubat 1984 Pazar günü sabaha karşı saat 4.30’da Medine-i Münevvere’de vefat etmişler ve Cennetü'l-Bakî’ye defnolunmuşlardır
Sevenlerinin Dilinden Sami Efendi (KS)...
• Gönenli Mehmed Efendi’nin Sami Efendinin bağlılarından Lütfi Eraslan’a söylediği sözler bu özel konumu aydınlatıcı mahiyette:"Öyle bir zata sahipsiniz ki bütün kafirler bir araya gelse, gökyüzünden onu yere atsalar, yine ayakları üstüne düşer. Hiçbir kafir ona bir şey yapamaz. Zira Cenab-ı Hak tarafından teyid edilen bir vazifesi vardır… Sami Efendi bu ümmetin en büyüğü idi başka ne söylense boştur."
• Esad Erbilli Hazretleri
"Yeryüzünde melek görmek isteyen Sami evladımızın yüzüne baksın. Sami evladımın edebine melekler gıpta ederler. Mahviyeti benden fazladır.''
Bediüzzaman Hazretleri de gençliğinde Esad Erbilli Hazretlerinden Kadiri dersi alırdı. Bir defasında Bediüzzaman gittikten sonra, Esad efendi “Bu genç, gençlere hizmetle görevli. İstikbalde gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hala kendisi bunu bilmiyor, kendisine söylenmedi” dedi.
• Abdülvehhab es-Selâhi (Şam’da Halbuni camii imam-hatibi, Nakşibendi meşayihinden)
“Şam ehlüllah diyarıdır. Ben bu mübarek zatı daima derin bir hayranlıkla temaşa ederim. Sebebi ise bütün güzel sıfatları üzerinde toplayan bu zât kadar Ebu Bekir es Sıddık meşrebinde bir insan görmedim.”
• Muharrem Harrânî
Şam’da 1965 senesinde hacca giden bir topluluğa şunları söylüyordu: “Siz Mahmut Sami Efendi’yi bilirsiniz. Ben arzı tanırım. Şarka, garba, kuzeye ve güneye bakıyorum. Bu üstaz gibi Muhammediyyü’l meşreb bir veli kimseyi göremiyorum. Bu zat asırlar içinde ender görülen bir yüce zâttır. Kadir ve kıymetini biliniz.”
• Seyyid Şefik Arvasi (Sultanahmed camii İmam hatiplerinden,Bediüzzaman’ın talebesi):
“Ben yüzlerce meşayih gördüm. Fakat bu zata karşı sevgim başka.”
• Konya’daki bir konferansı sonrası Necip Fazıl:
“Sami Efendiyi tanırım.İki kere elini öpme şerefine erdim. Sami Efendi gökten inen taze yağmur gibidir,idrofilli pamuk gibidir, yaralara konur, tedavi edilir.”
• Ali Yakup Cenkçiler Hoca efendi:
“Takva babında bütün evsafıyla selef-i salihinin zahid ve abidlerini andıran bu zatın kemalat-ı maneviyesi hakkında söz söylemek bizim gibi naçiz bir abd-i acizin kârı değildir.”
• Mahir İz (v.1974)
“O Hazret-i Sami’dir. Biz devr-i padişahiden beri neler gördük, fakat böylesine tesadüf etmedik.
• Ali Yekta Efendi (Esad Erbili'nin halifelerinden):
"Evliyâullah'ın tasarrufları ya kavlen ya da hal ile olur. Sâmi Efendi'nin tarassufu hal iledir. Kelâmi dergâhının en feyizli günlerinde oraya devam eden pek çok ulemâ ve fuzalâ vardı. Fakat Sâmi Efendi o zaman pek genç olmasına rağmen bugünkü gibi kâmil ve hâl sâhibi idi."
Ali Yektâ Efendi, müftülüğünün yanısıra Kelâmî dergâhında seyr u sülûkunu Es'ad Efendi'den tamamlayarak hilâfet icâzetnâmesi almış bir zattır. O, bu icâzetnâmesini ömrü boyunca saklamış ve bir gün tesâdüfen o icâzetnâmeye muttali olan yakınlarına "Onu sakın kimseye söylemeyin. O vazifenin ehli ve salâhiyetlisi Sâmi Efendi'dir." Demişti.
• Süleyman Hilmi Tunahan:
Süleyman Efendi kendisini ziyarete gelen Sami efendi’yi gülümseyerek karşılar ve “Şeyh baba hoş geldin. Ben senin ziyaretine gelemedim ama”dermiş.
• Mahmud Ustaosmanoğlu Efendinin Şeyhi Ahiskalı Ali Haydar Efendi:
Sami Efendinin kendisini mükerrer ziyaretlerinin birinde oradakilere şöyle demişler: “Bu zatın bizi sekizinci ziyaretidir. Biz henüz bir defa bile gidemedik. İşte Allah için ziyaret budur, kemalat da budur"
• Abdülvahid Mutkan Bey anlattı:
“Sami Efendi Hazretleri benim tespit ettiğime göre Üstad Bediüzzaman Said Nursi'yi birkaç kez ziyaret etmiş. Birisinde Draman’da, birisinde zannedersem Akşehir palas otelinde...
Orada Üstadımız daha önceden ağabeylere tembihte bulunuyor ki: “Hocaefendi geldiğinde elini öpün” diye”
• Lütfi Eraslan anlatıyor;
“Yunak müftüsü Süleyman efendi bir gün M. Sami Üstadımıza sormuş: “Efendim, Said Nursi hazretleri o karanlık günlerde nasıl korkusuzca cihada devam etti?
Mahmud Sami Üstadımız cevaben buyurmuşlar ki: “Bir insanın Allah korkusu her tarafını ihata ederse,sair korkular onun bedenine girmeye yer bulamaz.”
• Sâdık Dânâ hazretleri:
“Muhterem üstaz hazretlerinin hiçbir fert ile çekiştiklerini; münakaşa ettiklerini, gıybetini yaptıklarını gören, işiten yoktu. O büyük Allah vesilesinin her an kader bahsine hakkıyla vukufları olduğu için hiçbir kimse hakkında su-i zanda bulunmazlardı.
Sevenlerini katiyyen ümitsizliğe düşürmezdi. Huzur-ı âlîlerine gelenler (her ne kadar ihmalci ve hatalı halleri var ise de) büyük bir huzur ve ümit içinde yanlarından ayrılırlardı. Sükût ve edeb ehlini çok severler, yanlarından yer ayırır, iltifatta bulunurlardı. Hülasa o, asırların yetiştirdiği ististani bir şahsiyetti.”
Mehabetinden yüzüne bakmak, hele göz göze gelmek kâbil olmazdı. Etrafa ziyâlar saçan gözlerinin isabet ettiği vücûd, tir tir titrerdi. Hatta O' nun nazarlarından müteessir olup cezbeyle düşüp bayılanlar bile olurdu.
Sohbetlerinde sıkça az yemenin faziletinden çok yemenin zararlarından bahseder bunu âyet, hadis ve hikmetli sözlerle anlatırdı.İhvanla birlikte yenildiğinde "ihvanla yenilende bereket vardır ve bundan suâl olunmayacaktır" buyurarak fazlaca yenilmesine müsâade, hatta teşvik ederlerdi.
En ciddi insanların, en otoriter simaların bile bir zaaf ve hafiflikleri bulunabilir. Fakat onun hayatında böyle bir zaaf ve hafiflik hiçbir zaman görülmemiştir. İstikamet ve edebi her yerde ve her an muhafaza edebilmek keskin kılıcın üzerinde yürümeye benzer. Bu ancak kemâl ehli, tevfik-ı ilâhiye mazhar kimselerin kârıdır.
Allah Rasûlü (s.a.) Efendimiz'in "Emrolunduğun gibi istikamet üzre ol!" (Hûd, 112) ayeti beni ihtiyarlattı" buyurması, bu işin güçlüğüne en güzel delildir.
Şöhretten ve aşırı hürmetten çok rahatsız olurlardı. Nitekim İstanbul Tahtakale'de çalıştığı yıllarda önceleri öğle ve ikindi namazlarında Rüstempaşa ve Marpuççular camilerine cemaata devam ederlerdi. Camide kendisini tanıyanların aşırı tâzim ve hürmeti onu rahatsız etmiş, bilâhare bu namazları yazıhanede kılmaya başlamışlardır. Yalnız, ihvâna;
- Siz cemaata devam edin, o şeref ve faziletten mahrum kalmayın, buyurmuşlardır.
Kaynak: http://www.samiefendi.org/icerik.asp?haberID=37&title=Mahmut_Sami_Ramazanglu_ks_Hayati
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=200525450605&set=o.44858286225&pid=2958073&id=659425605
1 Haziran 2010 Salı
4 Mayıs 2010 Salı
Altın Oran
Allah (cc), herşey için bir ölçü kılmıştır (Talak Suresi, 3) ..
http://tr.wikipedia.org/wiki/Alt%C4%B1n_oran
http://www.kuranvebilim.com/html2/makaleler/altin_oran.htm
http://www.altinoran.org/resim.html
http://www.birtutambilgi.com/2009/09/03/altin-oran/
http://www.kuranvebilim.com/html2/makaleler/altin_oran.htm
http://www.altinoran.org/resim.html
http://www.birtutambilgi.com/2009/09/03/altin-oran/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)