23 Nisan 2008 Çarşamba

Muaze El-Adeviyye

Adı Muaze bint. Abdullah idi. Seleftendir. Künyesi Ümmü Sahba olup Sıla b. Esim’in eşidir.1 O geleceği düşünmezdi. Geçmişi de gözünden silinmiş idi. Sabah olunca bu gün öleceğim diyerek akşama dek uyumaz, akşam olunca da bu gece ölürüm diyerek uyumazdı. Uyku bastırdığında kalkar evde dolaşırdı. Uykuda ölmekten korkardı. Nefsi ağır basıp uyku bastırdığında: “Ey nefsim! Biraz sabırlı ol, yakında uyuyacaksın. Uyku işte şurada önünde, biraz daha sabret!” derdi. Soğuk gecelerde uyumamak için üzerine ince elbiseler giyerek uykusunu bastırmaya çalışırdı.2
Muaze gecelerini namaz kılarak ihya ederdi. Bir günde kıldığı namazlar altı yüz rekatı bulurdu.3 Muazetü’l-Adeviye kırk yıl boyunca hiç gökyüzüne bakmadı, hep yere bakarak yürürdü4. Rivayete göre Muaze’nin mensup olduğu Adiyoğulları o beldenin en çok ibadete düşkün insanları kabul ediliyordu. Muaze’nin eşi Ebu’s-Sahba5 da geceleri uyumayıp ibadet eder, gündüzleri oruç tutardı. Muaze’ye çok fazla ibadet etmesi nedeniyle: bu şekilde kendine zarar veriyorsun dendiğinde: “ Hayır vakitleri değiştirdim. Uykuyu gündüze, yemeği de akşama aldım.”6 diye cevap vermiştir.
Muaze’nin süt kızı kendisine şöyle bir öğüt verdiğini aktarmaktadır: “Ey kızım! Allah ile karşılaşacağın gün için hem umutlu hem de endişeli ol! Zira ben ondan ümidini kesmeyen kulun, kıyamet gününde O’na yakın olacağına inanıyorum. O’ndan korkan ve endişe ile düşünen de; insanların mahşerde toplandığı, âlemlerin Rabb’i olan Allah’ın huzuruna getirildiği o gün muhakkak emeline erişecektir.” Muaze bu sözün ardından ağlamıştır.7
O çoğu kez ilahi tefekküre dalar ve bayılırdı. Kocası vefat ettikten sonra evinde yatak sermez oldu ve ölünceye kadar da yatağa uzanıp yatmadı.8
Eşi ve çocuğu öldükten sonra teselli için gelenlere şu sözleri söylemiştir: “Merhaba! Eğer beni tebrik için geldiyseniz hoş geldiniz, eğer başka bir sebeple geldiyseniz de dönün.”Ardından da şunları eklemiştir: “Ey kızım! Dünyada dünyanın tadına varmak için kalmaya hiç lüzum yok! Ama yapacağım ibadetlerle Allah’a yaklaşabilmek için dünyada kalmak istiyorum. Kim bilir belki Allah eşim ve oğlumla beni cennette buluşturur.”9 Muaze dünyayı ahiretin tarlası olarak görmekte ve mahsül elde etmek için çaba sarfetmekte idi.
Muaze, Hz. Âişe hayatta iken ona yetişmiş ve onunla görüşmüş ve ondan bazı hadisler de rivayet etmiştir Hasan el-Basri, Ebu Kilabe, Yezid er-Rışk da ondan hadis rivayet etmişlerdir. Ayrıca o Üneyse bint. Amr’ın hocası idi ve Ufeyre el-Âbide ile sohbet etmiştir. Rabiatü’l-Adeviye ile hem akran olup hem de ünsiyet kurmuştur.10
Muaze pahalı şeyler giymez ve giyenleri de hoş karşılamazdı. Bir defasında İbn Avn geniş ve başlıklı bir elbise alıp giymiş, Muaze onu yeni elbisesiyle gördüğünde hoş karşılamamıştır.11
Muaze’nin ölüm anı hakkında yine hanım dervişlerden olan Ufeyre şöyle bilgi veriyor: “ Muaze’e ölüm hali geldiğinde önce ağlayıp sonra güldü. Yanındakiler : neden önce ağlayıp sonra güldüğünü sorduklarında ; onlara şu sözleri söylemiştir: “ Oruç, namaz ve zikrullahtan ayrılacağımı düşündüğümden ağladım, üzüldüm. Güldüğümde ise eşimi gördüm. Üzerinde yeşil iki elbise ile evimize gelmiş, yanında da birileri vardı. Şimdiye dek onların benzerini görmemiştim. Kocama tebessüm ettim.” Ardından da şu sözleri ilave etti: “ Bundan sonra farz bir namaza yetişebileceğimi zannetmiyorum. H. 101 yılında vefat etti. 12
Muaze tasavvuf ve hadis alanında temayüz etmiş, İbadete düşkün, Allah’a karşı havf ve reca arasında bulunan zahid ve fakih bir şahsiyet idi.
1İbn Cevzi, Sıfatu’s-Safve, c.V, s.22; Münavi, el-Kevakibü’d-Düriye, V.127b; Rufai, Onların Alemi, s.171, Menkıbelerle İslam Meşhurları Ans., c.II, s.1346; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, c.III, ss.439-40; Tumi, Tabakâtü’l-Kübra, c.II, s.151
2 Sülemi, Zikru’n-Nisveti’l-Müteabbidâti’s-Sûfiyyat, s.35; İbn Cevzi, a.g.e., c.V, s.22; Münavi, a.g.e., V.127b; Rufai, a.g.e., s.171; Tumi, a.g.e., c.II, 151, Derniki, Âbidatü’z-Zâhidat, s.123, Menkıbelerle İslam Meşhurları Ans.,c.II, s.1346; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, c.III, s.439-40
3 Sülemi, aynı yer; İbn Cevzi, aynı yer; Münavi, aynı yer; Rufai, aynı yer; Tumi, aynı yer; Derniki, aynı yer;Menkıbelerle İslam Meşhurları Ans., aynı yer; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, aynı yer
4; Sülemi, aynı yer; Münavi, aynı yer; Rufai, aynı yer; Zihni Efendi, Meşhur Kadınlar, c.II, s.220
5 Eşinin tam adı, Sıla b. Eşim Ebu’s-Sahba el-Adevi’dir.Yezid b. Ziyad’ın ordusunda iken Sicistan bozgununda vefat etmiştir.bkz. Münavi, aynı yer; Zihni Efendi, aynı yer
6 Sülemi, aynı yer; Münavi, aynı yer; Zihni Efendi, aynı yer
7 İbn Cevzi, , Sıfatu’s-Safve c.V, s.22; ayrıca Muaze’nin süt kızı Ümmü Esved bint. Zeyd evliyadandır.bkz. Sülemi, , Zikru’n-Nisveti’l-Müteabbidati’s-Sûfiyyat, ss. 43,75; Münavi, , el-Kevakibü’d-Düriye, V127b
8 Münavi, aynı yer; Rufai, s.171; Menkıbelerle İslam Meşhurları Ans., c.II, s.1346
9 İbn Cevzi, aynı yer; Zihni Efendi, c.II, s.220
10 İbn Cevzi, a.g.e., c.V, s.22; Menkıbelerle İslam Meşhurları Ans., c.II, s.1346
11 Sülemi, a.g.e., s.35
12 İbn Cevzi, aynı yer; Münavi, a.g.e., V.127b

17 Nisan 2008 Perşembe

KUTLU DOĞUM HAFTASINDAYIZ... (S. A. V.)

Salvele Salavat
Peygamber -Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem-buyurmuşlardır ki:"Cenâb-ı Hakk'a rızâya ermiş olarak mülâki olmak arzusunda bulunanlar bana çokça salât göndersinler. " (1)"Tahkîkan sizden bana en yakın olan kimse beni çokça salât ve selâmla yâd edenlerdir. " (2)"İhtiyâcı bulunan bir şeyi te'minde zorluğa düşen bir kimse bana çokça salât ve selâm göndersin. Tahkîkan salât ve selâm gam ve kederleri izâle eyler, rızıkları bollaşdırır, ve müşkilleri hall etmek için yegâne bir vesiledir." (3)

"Muhakkak ki insanların en ziyâde cimri olanı yanında ismim anılıp da bana salavât ve selâm göndermeyen kimsedir. " (4)"Bir kimse yanında ismim zikrolunur da bana salât ve selâm göndermezse o kimse şakîdir." (5)
Bize olan muhabbetinden dolayı: "Allah Teâlâ Muhammed - aleyhi's-salâtü ve's-selâm-ı lâyık olduğu şekilde mükâfatlandırsın." diyen kimse yetmiş kâtibi bin sabah yormuş olur. (6) Yâni bundan hâsıl olacak sevâbı yetmiş kâtib bin gün müddette yazmakla zor bitirirler, demektir.
Peygamber -aleyhisselâm-a salât edilinceye kadar her duâ yolda bekler, gitmez, kalır.""Allah'ın ismi zikrolunmaksızın ve bana salavât gönderilmeksizin başlanan bir iş kesilir kalır, batar. Bütün bereketlerden mahrum olur" (7)

"Allah Teâlâ bana ümmetim için iki emân indirdi. Bunlar:"Sen onların içinde bulunduğun müddetçe Allah onlara azâb edecek değildir. Onlar istiğfara devâm ettikleri müddetçe de Allah onlara azâb edici değildir. " (8) Ben gidince onların arasında kıyamete kadar istiğfarı bırakdım." (9)

(1) bk. Tuhfetü'z-zâkirîn, 29.(2) Tirmizî, Ebû Dâvûd.(3) Kenzü'l-irfân, 5.(4) Tirmizî.(5) el-Ezkâr, 107; Tuhfetû'z-zâkirîn, 25 vd. (6) Râmûzû'l ehâdis.(7) Ebû Dâvud.(8) Enfâl Sûresi, 33.(9) el-Câmiûs-Sağir.

Kaynak: http://www.dualar-zikirler.com/index.php?bno=8&yno=16

15 Nisan 2008 Salı

İnsan Serüveninde Kadın

İnsanlığın serüveni Hz. Adem’le başladı. İlk yaratılandı erkek. İnsanlık binasını taşımaya yetmedi tek sütun. İki sütun arasındaki mesafe gözetilerek yapıya kadın eklendi.
Erkek, darü’s-selam’da karar kılmış bir bikarardı. Huzur yurdunda huzursuzdu Hz. Adem. Hayatın gayesiydi çünkü tamamlanmak, bütünlenmek. Erkeğin oluşu henüz tamamlanmamıştı. Huzursuzluğu bundan.
Adem’in sükûn bulduğu yerin adıydı Havva. Cennetin eksiğiydi. Kendisiyle teskin olunan eşti. “Onunla sükûna ersin diye” verilendi erkeğe.
Böyle başladı insanlık bütünü içerisinde kadının hikayesi. Erkeğin hikayesindeki aranan, özlenen, beklenendi kadın. Tevhide giden yolda her şeyin çift yaratılmışlığı, kadın ile erkeğin birbirini tamamlayan hayat hikayesini doğurdu.
Allah’ın el-Vedûd ve er-Rahîm isimleri tecelli etti önce kadın ile erkek arasında. Meveddet ve rahmet olarak.
Varlık, esmanın tecelligâhı. Başka başka isimlerin tecellisine sahne oldu kadın ve erkeğin varlığı.
Er-Rahman ve er-Rahîm isimleri onda tecelli etti en çok. Rahim sahibi olarak yaratılandı kadın. Bir can büyütürken rahminde el-Hâlık isminin tecellisiydi o. Bütün bu oluş es-Settâr ismi altında gerçekleşsin diye bürünsün örtüsüne.
Kadın, sevdirilendi Rasûl’e. Güzel koku ve namaz eşliğinde. Latif, seyyal ve geçirgendi üçü de. Güzel koku, hafızada hatırayı canlandırır; namaz, miraca ulaştırırdı. Kendisinde kalınmaz, kendisiyle bir yere varılırdı. Kadın, Allah’a ermenin adıydı.
Allah’a giden yolda, yolu kadından geçiyordu erkeğin. Buradaydı kadının değeri, zaafıyla yan yana. Köprü olabilirdi ya da dipsiz uçurum.
Allah ile erkek arasında. Bir yüzü hep Allah’a dönüktü kadının. Gönlünün enginliği, kalbinin rakikliği bundan. Allah ile teması doğrudan.
İtinalıydı yaratılışı. Ayrıntılı ve özenli. İnce ince işlenmişti gönlü, zihni ve bedeni. Alemin güzelliğini varlığında toplayacak kadar güzeldi. Güzelliğini anlatmak için alem seferberdi. Yağmur elleri, bahar gülüşü, gece saçları, deniz gözleri, ipek teni, musiki sesi, limandı kalbi. Baştan ayağa ahenkti. İlahi bir şiirdi. Şairlere şiir sunan. Alemin tamamlanan güzelliğiydi kadın.
Elleriyle tarif edilirdi güzellik; kadın eli değmiş gibi. Güzeli, ahengi, dengeyi gözetendi kadın. Hayat ince ve ayrıntılı bir dokuydu. Sükûnetle, nezaketle, güzellikle yaşanması gereken. Hayatı içinden kuşatan bir öze sahipti kadın.
Her güzel korunmaya değerdi. Kadının korunağıydı iffeti. İffetiyle övülmüştü kadın. Hayâda ölçü, “bir genç kızın hayâsı gibi.”
Hayatın her alanında iş yapabilirdi. Yaralıların bakımından sorumluyken cephe gerisinde, etrafında kimse kalmadığını görüp kılıcıyla Rasûlullah’ı savunan Nesibe Hatun gibi. Hayatı doldurabilirdi. Ancak o hayatın hayatiyetiyle ilgili alanlarda konumlandırıldı. Gönüllerin, evlerin ve nesillerin terbiyesi ellerine verildi. Bu, kadının hayatın sathından kalbine yükseltilmesiydi.
Kimdi kadın? Allah’ın emanetiydi kadın. Anne, abla, kız kardeş, eş, hala, teyze, nine... İsimden ibaret değildi bunlar, birer payeydi, onurdu. Kelimelerin ruhu vardı. Kadın sevilendi. Saygı duyulan, hürmet edilen, eli öpülen, korunan, gönül verilen, gönlü alınandı.
Allah’ın merhametini kendi dilimizde ifade etmek istediğimizde “anne” tek şansımız. Kendisine verilen merhamet kucağında insanlık serüvenini büyütendir anne. Toplumun kaderidir.
Yaratılış sırrı merhamette saklı. Merhamet kadında. Kadının esrarı burada. Kadından insana yol bulup, insan sırrında Yaratıcıyı tatmak.
(H. S.)

13 Nisan 2008 Pazar

Cevhere El-Berasiyye

Hîbetullah b. Hasan b. Ali b. Hasan b. Ed-Devamî el-Bağdadî’nin kızıdır. 1 Şeyh Ebu’l-Hasen b. Ed-Devamî’nin de kız kardeşidir. 2 Seyyide Nefise’nin hizmetinde bulunmuş ve3 Bağdat’ta yaşamıştır. Kendisinin azad edilmiş bir cariye olduğu hakkında rivayetler de vardır. 4 Bintü’d-Devamî, künyesi ile meşhur olması ise onun en büyük dedesine izafetledir. 5 Kendisi edep ve ilm sahibi bir hanım idi. Hakim b. Cafer: Cevhere’nin daha önce bir prens cariyesi olduğunu ve azad olduktan sonra dünyaya olan tutkusunun azaldığını kaydetmiştir.6 Hicri 297 de vefat den Cüneyd’in muasırı olan sufi Ebî Cafer el-Gernibi’nin hocası Abdullah el-Berasî onunla evlenmek için ısrar etti ve sonunda onunla evlendi. 7 Berasî’nin onunla evlenmek istemesindeki ısrarı da onun büyüklüğünden kaynaklanıyor olsa gerek!
Şeyh Berasî ile evlendikten sonra Bir rivayete göre Beras kasabasına bir rivayete göre ise Kuh kasabasına yerleştiler 8 ve beraber ibadetle meşgul oldular. Cevhere, salih sadık ve daima ilm ve ibadetle meşgul olan bir hanım idi. Ayrıca kadınlara daima vaaz ve nasihatlerde bulunurdu. 9
Eşi şöyle anlatıyor: Cevhere bir gece rüyasında kurulmuş bir çok güzel çadırlar gördü. Bu çadırların kimler için olduğunu sorduğunda ona: Gece kalkıp kur’an okuyan ve nefsi ile cihad eden sabırlı kullar için olduğu söylendi. Cevhere’nin bu olayı anlattıktan sonra bu rüyanın akabinde geceleri uyumayıp Kur’an okumaya ve gece ibadetine devam etmeye başladığını söylemiştir. Bunun akabinde geceleri de eşini uyandırmaya ve ona: “Kalk kervan gidiyor” diye ikaz etmeye başlamıştır. 10 Cevhere Hatun edebe çok dikkat eder, kıbleye yüzünü dönerek oturur, arkasını asla dönmezdi. 11
Hakim b. Cafer anlatıyor: “ Bir gün Ebu Abdullah’ın evine gittim. Kuru bir yer üzerine oturuyordu. Daha önceleri geldiğimde altında bir minder döşek görürdüm. Lakin bu defa altındaki döşek yoktu. Ona: ‘ Ey Abdullah! Daha önceleri oturduğun minderi ne yaptın. Şimdi kuru bir yer üzerine oturmuşsun?’ dedim. Bunun üzerine O: ‘Dün gece Cevhere Hatun beni uyandırdı ve bana: ‘ Ey efendi! Şu hadisi şerifi duymadın mı? “Yer, Adem oğlu için; Ey insanoğlu benimle aranda sadece bir perde var. Yarın ise benim altımda (içimde) olursun.” “ Ben de evet öyledir” dedim. Bana; “ öyleyse bu yaygıyı kaldır. Artık ona ihtiyacımız yok” dedi. Ben de “o yaygıyı kaldırdım” diye cevap verdi.12Görüldüğü gibi Cevhere duymuş olduğu hadis ve ayetleri hemen hayata geçiren bir kişidir. Bu da onun hadisler ve ayetlerin hayata geçirilmesi hususunda ne kadar hassas ve duyarlı olduğunun bir göstergesidir. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Bir rivayete göre H.2. asrın sonlarında yaşamıştır. 13Zihni Efendi ise eserinde; onun Ebu’n-Necîb ve Ebu’l-Vakt hazretleriyle beraber bulunup onlardan hadis dinlediğini, ayrıca Ebu’n-Necîb’in oğlu ile de evlenerek ondan mümtaz bir şahsiyet olan Seyyide bint. Abdurrahim’i doğurduğunu kaydetmiş vefatının da 604 / 1207 tarihinde olduğunu kaydetmektedir. Kendisi abdest alıp yatsı namazını kılarak vefat etmiştir.14 İlim erbabıyla beraber bulunması onun ilim öğrenmeye ve o ilmi hayatını anlamlandırmada kullanmak istemesine delalet etmektedir. Ayrıca onun, ilimlerin hem teorik hemde pratik yönüyle ilgilendiği söylenebilir.
1 Zihni Efendi, Meşhur Kadınlar, c.I, s.187
2 Zihni Efendi aynı yer
3Derniki, Âbidatü’z-Zâhidat, s.148
4 Kehhâle, a.g.e., aynı yer; Evliyalar Ans., c.IV, s.329
5 Zihni Efendi, a.g.e., c.I, s.182
6 ; İbn Cevzi, Sıfatu’s-Safve, c. III, ss.521-22; Kehhâle, aynı yer; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, c.III, s.392
7 Kehhâle, aynı yer
8 İbn Cevzi, aynı yer; Kehhâle, aynı yer; Allah Dostları, aynı yer;
9 Zihni Efendi, Meşhur Kadınlar, c.I, s.182
10 İbn Cevzi, Sıfatu’s-Safve, c.III, ss. 521-22; Evliyalar Ans., c.IV, s.329; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, c.III, s.392;
11 Evliyalar Ans., aynı yer
12; İbn Cevzi, a.g.e., c.II, s.36; Evliyalar Ans.,aynı yer; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, aynı yer
13 Kehhâle, Âlâmü’n-Nisa, c.I, s.223
14 Zihni Efendi, a.g.e., aynı yer

7 Nisan 2008 Pazartesi

KADIN MUTASAVVIFLAR

Bu bölümde, hicri ilk üç asırda yaşamış olan kadın evliyaların yaşamları; İslamî öğretiye bakışları, hayatlarını nasıl anlamlandırdıkları, Allah ve Peygamber anlayışları, Tasavvufî açılımları, erkek sufilerle olan ilişkileri, ayet ve hadisleri yorumlayış biçimleri ve tasavvuf alanındaki makamları hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır.
Kaynak: İLK DÖNEM TASAVVUF TARİHİNDE KADIN, Sevilay KUL (2003)
Yüksek Lisans Tezi: Ankara Üniversitesi
AMRE HATUN
Habib el-Acemî’nin1 eşidir. Her gecesini ibadetle geçiren âbid ve zâhid bir hanım idi. Kendisi seher vaktine dek ibadet eder sonra kocasının yanına giderek: “ Ey adam kalk artık! Gece bitti, gündüz geldi. Yücelerin yıldızları yer yüzüne düşmeye başladı... İyiler kafilesi, yola revan oluyorlar ... sen hala duruyorsun... Bu halinle onlara kavuşman kabil değil...”2 Başka bir rivayette ise: “ Gece bitti, gün ağaracak. Oysa senin önünde uzun bir yol, bohçanda az bir azığın var! Salihler kervanı geçti, biz geride kaldık.”3 Diyerek onu ikaz ederdi. Onun bu sözlerinden ibadete ne kadar düşkün olduğu ve herkesin de ibadetle meşgul olması için çaba sarfettiği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca o salihlerin çokça amel işleyerek ahiret için hazırlık yaptığını, fakat kendilerinin amelinin onlara göre çok az olduğunu düşünmektedir.
Bir gün gözlerinden rahatsızlandı. Ona: “Çok mu ağrıyor? Niçin bu kadar ağrır ki?” diye sordular. O, şöyle cevap verdi: “ Bu ne ki? Bir kalbimin ağrısını bilseniz.. O gözlerimden daha çok hasta...” Başka bir rivayette ise Neden tedavi ettirmediğini sorduklarında onlara; Kalbim beni onunla ilgilenmekten alıkoydu diyerek cevap vermiştir. 4 Bir defasında da şöyle dedi: “Kul Allah’tan gayrısıyla meşgul olmadan sadece Allah’la birlikte olarak amel işlediğinde Cebbar, ona amelinin mislini verir.”5 Onun bu ifadesinden, amelin ancak Allah hatırdan çıkarılmayarak ve onun rızasını gözeterek yapılırsa bir değerinin olabileceğini ve Allah’ın ancak bu şekilde yapılan ibadetlerin karşılığını vereceği çıkarılabilir.
Amre bir bakıma Allah’la onun birlikteliği için yapılan amellerin mükafatının daha çok olduğunu söylemektedir. Ayrıca onun, hayatını anlamlandırmada Allah’la birlikteliği merkeze koymuş olduğunu görmekteyiz.
1 Habib el-Acemî h.130’da yaşamıştır.Attar, Tezkiretü’l-Evliya, s.97
2 Şarani, Tabakâtü’l-Kübra, c.I-II, s.219
3 İbn Cevzi, Sıfatu’s-Safve, c.VI, s.35; Kehhâle, a.g.e., c.III, s.348, Tumi, Tabakâtü’l-Kübra, s.143; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, c.V, s.462,
4 İbn Cevzi, aynı yer; Şarani, a.g.e., c.I-II, s.219; Sahabeden Günümüze Allah Dostları, c.V, s.462
5 Kehhâle, a.g.e., c.III, s.348-49; Tumi, a.g.e., s.143

6 Nisan 2008 Pazar

Bir bebek için DUA...

Arkadaşımız B.'nin bir akrabasının bebeği erken doğmuş ve
ölüm tehlikesi varmış bebeğin.
Gönlünüzden gelecek bir duanın yararı olacaktır İNŞAALLAH...