Ticârette
Peygamber Efendimiz (SAV), paranın helâl yollardan ve alınteri ile kazanılmasına önem vermiştir. Bu şekilde temin edilen rızkın israfa ve harama kaçmadan harcanması da aynı derecede ehemmiyetlidir.
Yemek Yerken
Yemekten önce ve sonra eller yıkanmalıdır. Her hayırlı işte olduğu gibi, yemeğe de besmele ile başlamalıdır. Yemeğin başında besmele çekmeyi unutan kimse, hatırlar hatırlamaz besmele çekmelidir.
Yemek, mümkün olduğunca topluca yenilmelidir. Yemeğe, önce büyükler başlamalıdır. Sağ eliyle ve önünden yemelidir. Yemek yerken, açgözlülük sayılabilecek hafif hareket ve davranışlardan uzak durulmalıdır. Lokmaları iyice çiğnemeden yutmamalı, ağızda lokma varken bir daha ısırılmamalıdır. Ağızda yemek varken konuşulmamalıdır.
Hoşuna gitmese bile hazırlanan yemeği beğenmemezlik etmemeli, en azından bunu diliyle söylememelidir.
Altın ve gümüş kaplar içinde yemek yemek haram kılınmıştır. Alkollü içecekler ve benzeri haramların bulunduğu sofraya oturup ondan bir şey yemek de haramdır. İhtiyaç yokken bir tarafa dayanarak yemek yemek de uygun görülmemiştir. Çünkü bu nîmete, dolayısıyla nimet verene saygısızlıktır.
Yemekte, Allah’ın ihsan ettiği nimetlerin şuurunda olarak şükür ve duâ hâlinde bulunmalıdır. Peygamber Efendimiz, sofra kaldırıldığında Allâh Teâlâ’ya hamd ve şükür duâsında bulunurdu.
İhtiyaç kadar yemeli, mide tıka basa doldurulmamalıdır. Soğan-sarımsak gibi kötü kokulu yiyecekler yiyen birisi, câmi vb. kalabalığın arasına girip başkalarını rahatsız etmemelidir.
Bir Şey İçerken
Su, mümkün olduğu kadar içi görünen bir kaptan içilmelidir. Peygamber Efendimiz, içinde zararlı maddeler veya haşerât olma ihtimali bulunan, ağzı büyük ve içi görünmeyen kaplardan bir şey içmeyi yasaklamıştır. Su içerken besmele çekilmeli, üç nefeste içilmeli ve sonunda “Elhamdülillâh” denilmelidir. Meşrûbâtın bulunduğu kaba üflenmemelidir. Su ve meşrûbât türü şeyler, ayakta değil, mümkün mertebe oturarak içilmelidir. Bazen Peygamber Efendimiz’in (meselâ zemzemi) ayakta içtiği de rivâyet edilmiştir.
Bir mecliste ikram dağıtılacaksa, ikram edene göre sağ taraftan başlanılmalıdır. Bir mecliste hürmete lâyık bir kimse varsa, ikrama ondan başlanır ve onun sağından dağıtmaya devam edilir. Dağıtan kimse, elindeki içecekten en son içmelidir. Altın ve gümüş kaplardan su vb. içilmemelidir.
Giyim-Kuşamda
Giyinmek de insan fıtratının vazgeçemeyeceği aslî ihtiyaçlardan birisidir. Giyim sâyesinde vücud, hâricî tesirlerden kurtulmuş, ayıp ve kusurlarını örtmüş ve güzelliğini kemâle erdirmiş olur. İnsanın en kıymetli giysisi hayâ (utanma) duygusu ve takva (Allah korkusu)’dır. Hayâ ve takvâ duygusundan mahrum kıyâfetler, bedeni örtebilir, ama kulu Allah katında makbul hâle getirmez. Elbise, vücudu uygun bir şekilde örtmeli, altını göstermemeli, dar ve şeffaf olmamalıdır. Çok kaba ve sert kıyâfetler de bedene zarar vermeleri sebebiyle uygun görülmemiştir. Kadınların saçlarını, boyunlarını ve zînetlerini kapatacak ve vücut hatlarını göstermeyecek şekilde örtünmeleri Kitap, Sünnet ve icmâ ile sâbit olan bir farzdır.
Örtünmek sadece kadına âit bir farz değildir. Erkeklerin de yukarıda özellikleri belirtilmiş şekilde mahrem yerlerini örtecek şekilde giyinmeleri farzdır. Âyet-i kerimelerde (Ahzâb, 59; ayrıca bkz: Nûr, 31) müslüman kadınların evlerinden dışarı çıkarken üstlerine vücut hatlarını göstermeyecek bir elbise almaları emredilmiştir.
Giyim-kuşamda erkek ve kadınların birbirlerine benzemeleri de yasaklanmıştır. Her cins, kendi nevinin kıyâfetini giymelidir. Ayrıca başka din, medeniyet ve kültürlerin alâmet-i fârikası olan (onlara mahsus olan) kıyâfetlerini giymek de yasaklanmıştır.
Peygamber Efendimiz, başkalarına benzeyen kimselerin onlardan olduğunu haber vermiş ve Müslümanların âidiyet şurunu geliştirmek istemiştir. Kibir ve gurur veren kıyâfetler gibi pejmürde ve dağınıklık da yasaklanmıştır. Kısacası, Peygamber Efendimiz, kılık-kıyâfette, binek vb. hususlarda temizlik, bakım ve düzene önem vermiştir. Çünkü bir kimsenin giyim kuşamı, muhataba, o kişinin şahsiyet yapısı hakkında ipuçları verir. Tabiî bu, yegâne ölçü değildir, fakat önemli ölçülerden birisidir.
İpek elbise ve altın kullanılması erkeklere haram kılınmış, kadınlara ise serbest bırakılmıştır.
Üzerinde insan veya hayvan resmi bulunan elbiselerin giyilmesine de müsaade edilmemiştir.
Domuz derisi hâriç, tabaklanmak şartıyla hayvan derisinden kıyafetlerin kullanılmasına da izin verilmiştir.
Kadınların mecburiyet olmadıkça saçlarını kökünden kazımaları, yine ihtiyaç ve zaruret hâlleri hâriç, Allah’ın yarattığını bozacak şekilde yüzlerin (bedenin) değiştirilmesi ve kaşların alınması, sadece güzel görünmesi için dişlerin seyrekleştirilmesi ve dövme yapılması yasaklanmıştır.
Temizlikte
Dinimiz, maddî ve mânevî temizliğe çok önem vermiştir. “Hades” denilen, gözle görülmeyen ve fakat bedende hükmen var olduğuna inanılan kirlerden abdest ve gusül ile temizlenilir. Bu temizlik hem maddî kirleri yok ettiği gibi, bedenin sağlığını korumasına da sebep olur. Ayrıca başlı başına bir ibâdet hükmündedir. Suyun yokluğu ânında, bu temizlik teyemmümle yapılır. “Necâset” denilen kirler ise, bedende, giyilen elbisede ve ibâdet edilecek olan yerde gözle görünen pisliklerdir. Bu tür bir temizlik için tuvâlet âdâbına dikkat edilmelidir. Sol ayakla girilmeli, büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye dönülmemelidir. Ayakta bevledilmemelidir. Taharet, su kullanılarak ve sol el ile yapılmalıdır. Tuvâlet esnasında konuşulmamalı, herhangi bir şey yenilmemeli, selâm alıp verilmemelidir. İnsanların görebileceği yerlerde abdest bozmak da men edilmiştir. Beden ve elbiseyi de her türlü kir, pas, kan ve pis koku verecek şeylerden temiz tutmak gereklidir.
Peygamber Efendimiz, hiç olmazsa haftada bir defa (özellikle Cuma günü) boy abdesti almayı (gusül) emretmiştir.
Allah Rasûlü, güzel koku sürünmüş ve güzel kokuyu ashâbına da tavsiye etmiştir.
Diş temizliği üzerinde çokça durmuş ve sık sık dişlerin (misvak vb.) fırçalanmasını istemiştir. Ayrıca bedende var olan fazla kılların (koltuk altı, etek ve bıyık vb.) alınmasını, tırnakların kesilmesini ve sünnet olunması fıtratın bir gereği olarak kabul etmiştir.
Müslümanın evini, mescidini ve sokağını da temiz tutması istenmiştir.
Ev İçerisinde
Başkasının evine girerken izin istenmeli, izin veya karşılık verilmeyen bir yere girmekte ısrarcı olunmamalıdır. Bunun da ölçüsü üç defa izin istemektir. Bu ölçü, ev içerisinde bile geçerlidir. İzin isterken “Kim o?” diye sorulduğunda kimliğini belli edecek cevaplar verilmeli, “Benim, tanımadın mı?” gibi sorularla karşılık verilmemelidir.
Evde çocuklar, anne-babasının yatak odalarına belli vakitlerde girerken izin istemelidirler. (en-Nûr, 58-59) Başkasının evine, onun rızâsı olmadan bakmak, gözetlemek tamamıyla yasaklanmıştır.
Selâmlaşmada
Selâmlaşmak, Müslümanlığın şiarlarından birisidir. Çünkü âyet-i kerimede selâm veren birisine “Sen müslüman değilsin!..” denmesi yasaklanmıştır. (en-Nisâ, 94) Küçük olan büyüğe, binitli olan yayaya, yürüyen oturana, sayıca az olan kalabalığa selâm verir. Aynı mevkîde ve yaşta olanlardan kim önce selâm verirse, o mânen daha kazançlıdır.
Bir meclise girildiğinde selâm verildiği gibi, çıkışta da selâm verilmelidir.
Tanıdık, tanımadık herkese selâm vermeli, selâmı yaygınlaştırmalıdır. Çünkü selâm sevgi ve muhabbeti ziyâdeleştirir, o da imanın kuvvetlenmesine sebep olur. Yanlış anlaşılma veya herhangi bir fitne korkusu olmadığından kadının erkeğe, erkeğin de kadına selâm vermesi câizdir; ancak kadınlar bir topluluk hâlinde bulunması durumunda selâm vermek daha uygundur. Çocuklara selâm verilmelidir.
Müslimlerle gayr-i müslimler bir arada iken hepsine birden selâm verilebilir. Ancak gayr-i müslimlerin selâmlarına onların sözleriyle mukabele etmek daha uygundur.
Kadınların mecburiyet olmadıkça saçlarını kökünden kazımaları, yine ihtiyaç ve zaruret hâlleri hâriç, Allah’ın yarattığını bozacak şekilde yüzlerin (bedenin) değiştirilmesi ve kaşların alınması, sadece güzel görünmesi için dişlerin seyrekleştirilmesi ve dövme yapılması yasaklanmıştır.
Temizlikte
Dinimiz, maddî ve mânevî temizliğe çok önem vermiştir. “Hades” denilen, gözle görülmeyen ve fakat bedende hükmen var olduğuna inanılan kirlerden abdest ve gusül ile temizlenilir. Bu temizlik hem maddî kirleri yok ettiği gibi, bedenin sağlığını korumasına da sebep olur. Ayrıca başlı başına bir ibâdet hükmündedir. Suyun yokluğu ânında, bu temizlik teyemmümle yapılır. “Necâset” denilen kirler ise, bedende, giyilen elbisede ve ibâdet edilecek olan yerde gözle görünen pisliklerdir. Bu tür bir temizlik için tuvâlet âdâbına dikkat edilmelidir. Sol ayakla girilmeli, büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye dönülmemelidir. Ayakta bevledilmemelidir. Taharet, su kullanılarak ve sol el ile yapılmalıdır. Tuvâlet esnasında konuşulmamalı, herhangi bir şey yenilmemeli, selâm alıp verilmemelidir. İnsanların görebileceği yerlerde abdest bozmak da men edilmiştir. Beden ve elbiseyi de her türlü kir, pas, kan ve pis koku verecek şeylerden temiz tutmak gereklidir.
Peygamber Efendimiz, hiç olmazsa haftada bir defa (özellikle Cuma günü) boy abdesti almayı (gusül) emretmiştir.
Allah Rasûlü, güzel koku sürünmüş ve güzel kokuyu ashâbına da tavsiye etmiştir.
Diş temizliği üzerinde çokça durmuş ve sık sık dişlerin (misvak vb.) fırçalanmasını istemiştir. Ayrıca bedende var olan fazla kılların (koltuk altı, etek ve bıyık vb.) alınmasını, tırnakların kesilmesini ve sünnet olunması fıtratın bir gereği olarak kabul etmiştir.
Müslümanın evini, mescidini ve sokağını da temiz tutması istenmiştir.
Ev İçerisinde
Başkasının evine girerken izin istenmeli, izin veya karşılık verilmeyen bir yere girmekte ısrarcı olunmamalıdır. Bunun da ölçüsü üç defa izin istemektir. Bu ölçü, ev içerisinde bile geçerlidir. İzin isterken “Kim o?” diye sorulduğunda kimliğini belli edecek cevaplar verilmeli, “Benim, tanımadın mı?” gibi sorularla karşılık verilmemelidir.
Evde çocuklar, anne-babasının yatak odalarına belli vakitlerde girerken izin istemelidirler. (en-Nûr, 58-59) Başkasının evine, onun rızâsı olmadan bakmak, gözetlemek tamamıyla yasaklanmıştır.
Selâmlaşmada
Selâmlaşmak, Müslümanlığın şiarlarından birisidir. Çünkü âyet-i kerimede selâm veren birisine “Sen müslüman değilsin!..” denmesi yasaklanmıştır. (en-Nisâ, 94) Küçük olan büyüğe, binitli olan yayaya, yürüyen oturana, sayıca az olan kalabalığa selâm verir. Aynı mevkîde ve yaşta olanlardan kim önce selâm verirse, o mânen daha kazançlıdır.
Bir meclise girildiğinde selâm verildiği gibi, çıkışta da selâm verilmelidir.
Tanıdık, tanımadık herkese selâm vermeli, selâmı yaygınlaştırmalıdır. Çünkü selâm sevgi ve muhabbeti ziyâdeleştirir, o da imanın kuvvetlenmesine sebep olur. Yanlış anlaşılma veya herhangi bir fitne korkusu olmadığından kadının erkeğe, erkeğin de kadına selâm vermesi câizdir; ancak kadınlar bir topluluk hâlinde bulunması durumunda selâm vermek daha uygundur. Çocuklara selâm verilmelidir.
Müslimlerle gayr-i müslimler bir arada iken hepsine birden selâm verilebilir. Ancak gayr-i müslimlerin selâmlarına onların sözleriyle mukabele etmek daha uygundur.
Fatma Nur Cihan
Kaynak: http://www.sebnemdergisi.com/
Kaynak: http://www.sebnemdergisi.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder