20 Mart 2008 Perşembe

Kaf Suresi

KAF SURESİ
" Biz Kur'an'ı sana güçlük çekesin diye indirmedik. Ancak (Allah'tan) korkanlara bir öğüt olarak indirdik" (taha/ 2-3)
İşte önümüzde bir sure daha. Gören gözler, işiten kulaklar, hisseden kalpler için sözlerin en güzeli...
Kaf Suresi'nin bende bıraktığı iz ve his apayrı oldu.Çünkü yıllardır hafızamda kayıtlı olan, pek çok ağızdan duyduğum ve pek çok kaynaktan okuduğum bir ayeti, bu surenin tefsirini yapmış olmakla, bir nebze de olsa kalbime nakşetmiş oldum inşallah.
" Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını da biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız"(16)
Her insan ayrı bir alem, ayrı bir dünya. Kimsenin fiziki görünüşü birbirine benzemediği gibi, ruh dünyası da birbirine benzemiyor. Şu koca alemdeki üç günlük ömrünün iyi geçmesi hesabını yapan insan bu yolda tutunacak dallar, sığınacak kapılar arıyor kendine. İşet bu devrede niyet giriyor işin içine. Niyetini de bu ömrü hangi yolda ve ne şekilde tüketmeyi istediğin belli ediyor. Derdi gününü gün etmek olan insan için dünya zevk-ü sefa yeri...Nerde daha mutlu olunur, hangi ortamda daha çok eğlenilir, neden daha çok zevk alınırsa oraya çevriliyor rota. En yakın olan en uzak oluyor o zaman, uzaklaştırılıyor çünkü.İnkarcı insan şaşırıyor, şüpheye düşüyor.
"Hayır içlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler bu ilginç bir şeydir dediler"(2) " Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı tekrar hayata döneceğiz? Bu çok uzak bir dönüştür" (3)
Oysa Allah bu şüpheleri yok edecek kadar aşikar her yerde ve her şeyde öylesine zuhur etmiş vaziyette ki...
" Üstlerindeki göğe bakmadılar mı, onu nasıl yaptık, süsledik, hiçbir çatlağı yoktur" (6) "Yeryüzünü de (nasıl) döşeyip yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda her sınıftan göz alıcı iç kamaştırıcı çiftler bitirdik." (7)
Dönüp de aleme bakmak ama gören basiretli gözlerle bakmak yetecek. "İşte bunlar içten Allah'a yönelen her kul için bir basiret ve hatırlatmadır" (8)
Allah ölümden sonra dirilmeye bir türlü inanmak istemeyen insanı, bu sonu hüsran olan yoldan döndürmek için ona kendi içinde yaşadığı, kolaylıkla müşahede edebileceği alemden örnekler sunmaya devam ediyor.
"Ve gökten bereket ve rahmet yüklü yağmur indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik" (9) "Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da" (10) "Kullara rızk olması için. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) dirilip çıkarılma da böyledir" (11)
Bu ayetlerle Allah adeta diyor ki: Bakın yaratan benim, rızk veren benim, tasvir eden benim...Bunlara güç yetiren elbet kıyamet günü insanları diriltmeye, hesaba çekmeye de güç yetirir.
Hala ısrar ediyorsan inkarında ve şüphende öyleyse senden önce, senin gibi olanların haline bir bak.
"Onlardan önce Nuh Kavmi, Ress Halkı ve Semut Kavmi de yalanladı" (12) "ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri" (13) "Eyke Halkı ve Tubba Kavmi de. Bunların hepsi de peygamberleri yalanlayıp, uyardığım azabı hak ettiler" (14)
En başta zikrettiğim ayete dönelim tekrar: "Biz insana şah damarından daha yakınız" ibn Kesir bu ayette kastedilenin sadece Allah değil, aynı zamanda melekler de olduğunu söylüyor, devam eden ayetlerin de buna delil olduğunu.
" Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı melek kaydetmektedir" (17) "insan hiçbir söz söylemez ki yanında kendisini gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın" (18)
Allah öyle bir düzen kurmuş ki yapılan her hareket, söylenen her söz kayıt altında. İlk anda insanın tüylerini diken diken eden bir gerçek bu. Kendi yaşamımı gözden geçiriyorum, bu hakikati bilerek yaşamak zor gerçekten. Çünkü yapılan öyle çok hata, söylenen öyle çok gereksiz söz var ki...Ama diğer taraftan da müthiş bir rahmet bu. Allah her an seninle. O Allah ki bütün evreni, yeri göğü, ahireti yaratmış. Başı ve sonu yok. Gücünün sınırı da...Böyle bir varlık her an seninle. Seni duyuyor, görüyor, anlıyor. O'na kimseye açamadığın sırlarını, derdini, şikayetlerini açabilirsin. Seni anlayacak ve yardım edecektir muhakkak. Yeter ki senin niyetin O'na yakın olmak olsun. Bu yakınlığı hissedebilirse insan, yani yönelen münib bir kul olmayı becerebilirse, şu dünyadaki hangi güç, hangi insan, hangi sıkıntı, keder korkutabilir, yıldırabilir onu? İnsanın dirayetini, azmini kıracak ne kalır ki gücü Allah olmuşsa?
Ayetler dirilişi yalanlayan insana bu yanılgısını göstermeye devam ediyor. " Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte (ey insan) bu senin öteden beri kaçıp düşünmediğin şeydir" (19) " Sur'a üflendi. İşte bu, kendisine karşı tehdit edilen gündür." (20) " Her nefis yanında bir sürücü ve şahitle geldi" (21) " (Allah sürücü ve şahide buyurdu ki) haydi ikiniz atın cehenneme her inatçı kafiri" (24) " Hayra engel olan saldırgan şüpheciyi" (25) " Yanındaki vesvese veren arkadaşı dedi ki: Rabbimiz ben onu azdırmadım, zaten o kendisi derin bir sapıklık içinde idi" (27)
İbn kesir tefsirinde sürücünün şeytan, şahidin melek olduğunu belirtiyor. 27. ayette şeytanın söylediği söz çok ilginç. O zaten uzaktı diyor, yani niyeti dönmek değildi, inanmak, münib bir kul olarak teslim olmak değildi.
" O gün cehenneme doldun mu deriz. Daha yok mu der?" (30) Suredeki en dehşetli ayet belki de bu. Ben Kur'an da bu kadar korkutucu ayet çok fazla görmedim. Bu kadar ürkütücü bir ayetin bu surede yer almasının sebebi; şüpheci, inkarcı insanı yolundan döndürmek ve bizlerin de aklımızı başımıza almamız için yapılan bir uyarı gibi geldi bana.
Hep inkarcıdan bahsettik. Ya münib olanlar, uzak olanı yakınlaştıranlar?
" Cennet de müttakilere hazırlanmıştır, uzak değildir" (31) " İşte size vaat edilen budur. Daima Allah'a yönelen, çokça bağlanan, O'nun hükümlerini koruyan" (32) " gizlilik anlarında bile Rahmandan korkan ve Allah'a boyun eğmiş, teslim olmuş bir kalple gelen herkesin mükafatı budur" (33)
Surenin sonunda yoğun bir rahmet hissediliyor. Peygamberimize (sav) ve müminlere tavsiyeler var. Ve bu tavsiyeler insanın içini ferahlatıyor, gönlünü yumuşatıyor. Sen kalbinle Allah' yönelmişsen, hata yapsan da, günah işlesen de pes etmeden, vazgeçmeden iyi olmak için tekrar tekrar harekete geçmişsen bu tavsiyelere kulak ver.
" Öyleyse sen, onların dediklerine sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et" (39) " Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasında O'na tesbih et" (40) " Dinle o gün çağıran yakın bir yerden çağırır" (41) " Biz onların ne dediklerini biliyoruz. Sen onların üstünde bir kontrol edici horlayıcı değilsin, sadece tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver" (45)

KAF SURESİ
Kaf...Kur'an...Rahman...Kalp...
Kaf, Kaf Dağı'nın ardındaki Allah'ı candan içeri taşıyan bir sure.
Kalp, Arş'ur Rahman olan, rahmanın arşı...
Kaf Suresi, bir kalp eğitimi, bir kalp terbiyesidir. Kulun kalbine seviye kazandırma ameliyesidir
" Bunlar Allah' a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek içindir."(8)
" Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için öğüt vardır."(37)
" Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin, uyarımdan korkanlara Kur'an'la öğüt ver."(45)
Allah, kulunu gönül gözü açık, öğüt alan, yönelen, kalbi olan ve işiten, hayata ve bizzat hayatına şahit olan bir kul haline getiriyor, bu kıvama gelmemizi istiyor bu sure ile.
"Üstlerindeki göğe bakmazlar mı onu nasıl bina ettik ve zinetlendirdik."(6)
".....arzda gönül açan her bir türden bitki yetiştirdik."(7)
" Gökten mübarek bir su indirdik ve onunla bahçeler ve hasat edilecek daneler bitirdik."(9)
" Birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik kullara rızık olması için."(11)
".....ve bu su ile ölü beldelere hayat verdik."(11)
Kullar için en büyük zikir ve rahmet olan Kur'an ile başlıyor Kaf Suresi. Ardından kainat kitabının satırlarındaki güzellikler harf harf okunuyor kula. Kul, güzeli görsün, güzeli işitsin de kalbinde güzellik biriksin diye...
İbret nazarı ile bakan, gördüğünden öğüt alan ve şahit olan bir kul tasavvuru çiziliyor. Şahit odur ki uyanık ola, gaflet halinde olmaya, gözü, kulağı, kalbi diri ola...
Kaf Suresi kalbe hitap ediyor. Kulun kalbini terbiye ediyor. Gözün ve kulağın terbiyesi kalp içindir. Kalp terbiyesi ise cana candan yakın bir Allah şuuru ile mümkündür.
"Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız."(16)
İşte bu yakından öte yakınlıktır kalbi arşu'ur_rahman kılan...
Bu öyle bir yakınlıktır ki insan ile canı arasında O vardır. Kul kendisinden önce O'na yakınlaşır ve yine kendisinden önce O'ndan uzaklaşır.
Kendinden önce O'nun incineceğini bilen kalp rikkat şahikalarına ermiş demektir.
İnsan kocaman bir kalptir aslında. Ve yönelmek kalbi ameldir. Allah, yönelen bir kul, yönelen bir kalp istiyor. Bu "ehl-i kıble" oluşumuzun hakkını vermektir bir bakıma. Kulun kalbi Rabbine yönelir Allah'ı bulur ve itminana erer.
Gönül gözü kapalı, öğüt almayan, hakikati yalanlayan kul va'idi hak ettiği gibi;
" Bilakis onlar, Hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar karmakarışık bir haldedirler."(5)
" İlk yaratışta acz mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe etmektedirler."(15)
Şüphe içerisinde bocalamaya, acı çekmeye ve tatminsizliğe mahkum olur.
Bu surede bir kuşatıcılık, bir genişlik var. Kaf, Rahman ve kalp...
Kaf, yeryüzünü kuşatan bir dağ* ; Rahman, lafza-i celal'den sonra en büyük ve kuşatıcı isim ve kalp ki yere göğe sığmayan yaratıcının mekanı.
Terbiye olan kalp, seviye kazanır, Rahman isminin tecelligahı haline gelir, genişler ve rahmet menbaı olur, kainatı kuşatır.
Kul, öte dünyada sadece kalbiyle varolacak. Kalbimiz belirleyecek yerimizi öbür alemde. Ve bu dünyadan topladıklarımızla şekillenecek kalplerimiz.
İyi ki ayrı kul tasviri yapılıyor bu surede. Birisi:
"......her inatçı kafiri, hayra bütün hızıyla engel olanı, azgın şüpheciyi, Allah ile beraber başka ilah edineni..."(24-25)
Diğeri ise:
".......ki o Allah'a yönelen, emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen..."(32-33)
Kaf Suresi, Kur'an'la başlayıp Kur'an'la bitiyor. Arada ise kainat ve insan kitabı neşrolunuyor.
Kitap, arz yani kainat ve kul, üçü de koruyan, saklayan sıfatı ile vasfediliyor.
".......katımızda korunmuş bir kitap vardır."(4)
".......yerin onlardan neyi eksilttiğini biliriz."(4)
"....... korunan..."(32)
Kuran, kainat ve insan... Rahman'ın elinden çıkmış üç kitap.
"Ben okuma bilmem" cevabından çıkıp, "neyi okuyayım" sorusunu soranlara verilen cevap.
(*) Kaf, Elmalı'nın bir yorumuna göre yeryüzünü kaplamış olan Bahr-i Muhit-i Muhittir. 6. cilt/552. sayfa

KAF SURESİ
Kaf kalın bir harf. Sanki kalbimi harekete geçiren, kaldıran bir ses. Surenin müminlerle ilgili ayetlerinde de kalbe vurgu var. Hakka yönelen her kul diyor 8. ayette yani münib...Bu sanki kalbi bir yöneliş. 33. ayette de "kalbin münib" Allah'a yönelmiş kalp zikrediliyor.
Cenabı Hak surenin temeline "Biz insanı yarattık ve nefsinin ona neler fısıldadığını biliriz ve biz ona şahdamarından daha yakınızdır" (16) ayetini koymuş sanki...Şah damarı kalbe en yakın damar... Kalbimizden ve içindekilerden de yakın bir Allah...Varlığımız O'ndan olduğu için kendimizden daha yakın. Ruhumun "Allah'ım nerdesin?" çığlığına bir cevap, bir rahmet olarak geldi bu sure.
O, gözümü açtığım ve yukarı baktığım zaman "Artık üstlerindeki göğe bir baksalar ya, biz onu nasıl bina etmişiz ve süslemişiz. Hiçbir gediği yoktur" (6) ayetinde, üzerinde yürüdüğüm, ayağımı yere basar basmaz hissettiğim yeryüzünde, her beldeye heybetiyle, sağlamlığıyla güven veren dağlarda, seyrine doyamadığım her çeşitten çift çift yaratılmış bitkilerde (7), ellerimde, her yeni doğan bebekte, annemde, bende, benden ziyade her şeyde, gökten indirilen suda ve onunla bitirilen bağ, bahçe ve biçilecek tanelerde, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş boylu hurma ağaçlarında (9-10) ...Bunları fark edecek olan kulun kalbi; görmekse kalp gözüyle...Önemli olan biz kulların nerede olduğu.
Peygamber uyarıcı olarak geldiği zaman "bu uzak bir dönüştür" diyor kafirler ve yalanlıyorlar. Bense oyalandığım yerde uzağım. Günahlarımla uzağım. Nefsimle uzağım. Şüphelerimle uzağım. (15)
Çarem bir kul olarak yönelmek (8). Uzaklık ve ayrılık olmasaydı, yönelme de olmazdı. Çarem "evvab" yani çok tövbe eden ve vazifesini bilerek Allah'ın emirlerine riayet eden olmak (32)
Surenin bir kısmında Allah'ın rahmetinden bahsedilmesine rağmen genelinde korkutma amacı var. Müminlerden önce kafirlerden, cennetten önce cehennemden bahsetmesi, 2. ayette içlerinden korkutucu bir peygamber gelmesi, son ayette ise "benim tehditlerimden korkacaklara bu Kuran ile öğüt ver" denmesi bunun delillerinden olsa gerek.
Allah insana kişinin kendisinden bile daha yakınken, eğer insan hala O'ndan çekinmiyorsa, bari sağında ve solunda oturan ve her şeyi kaydeden meleklerin varlığını hatırlasa da hareketlerini ona göre düzene soksa...
Kafirlerin özellikleri inatçı, inkarcı, şüpheci olmaları, hayra engel olmaları ve Allah'ın yanında başka başka ilah tutmaları...Vaat olunan yer ise cehennem. Cennetse sadece müttakiler için, tövbekar ve riayetkar olanlar için, görmediği halde Rahman' karşı korku duyan, Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler, geceleri ayakta olanlar, O'nu tesbih edenler ve secde edenler için...(31-32-40) Ki gece kalkanlar çağırıcının yakın bir yerden bağıracağı günü bekleyenler...
Ve söylenen her ayette, anlatılan helak edilmiş yalanlayıcı her kavimde (12-13-14), şeytanın hesap günü günahı yüklenmemesinde (27), zabıt memurlarının haber verilmesinde, yeniden dirilişin çok kez zikredilmesinde (11-20-42), dirilişe örnek olarak yetişen bitkilerin verilmesinde, yerin, göğün ve arasındakilerin altı günde ve hiç yorulmadan yaratılmasında (38), yaşatılmamda ölümümün en büyük gerçek olmasında, Allah'tan kaçacak yer olmamasında (36) "kalbi" olan ve gören gözler, duyan kulaklar için insanı uyandıracak bir hatırlatma var muhakkak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder